amerika gazete haberleri haberler
Felsefe

Bir hayatı kurtarmanın maliyeti nedir? En etkili hayır kurumlarını nasıl tespit edebilirsiniz?

Aşırı yoksulluk sınırında yaşayan insanların hayatını kurtarmak için daha fazla çaba sarf etmemiz gerektiğini savunan görüş, bu çabayı sarf etmemizin düşük maliyetli olacağını varsaymakta. Peki bu doğru mu? Eğer doğru ise, hangi hayır kuruluşuna bağışta bulunmalıyız? Her bağış yapan insanın kendine sorması gereken bir soru bu, ancak Amerika’daki bağışçıların sadece %38’i hangi kuruma bağış yapacakları ile ilgili araştırma yapıyor, ve sadece %9’u farklı organizasyonları karşılaştırıyor. Araştırma yapmayanlar ise belki de hangi hayır kurumunun daha etkili çalıştığını bulmanın çok zor olduğunu düşünüyor ve gözlerine çarpan ilk hayır kuruluşuna bağışta bulunuyorlar.

Neyse ki, hangi bağış seçeneğinin daha iyi olduğunu anlamak eskiye kıyasla çok daha kolay. Kısmen bunun sebebi, 2006’da Amerikan yatırım firması Bridgewater Associates LP’de çalışan bir grup genç analistin kazançlarının büyük bir kısmını bağışlamaya karar vermesiydi. Peki hangi hayır kurumuna bağışta bulunmalıydılar? Grup üyelerinin birbirinden farklı fikirleri vardı ve çalışma saatlerini hangi yatırım fonunun daha verimli olduğunu araştırmakla geçirdiklerinden, doğal olarak hangi hayır kurumunun bağışladıkları her dolar için en fazla iyiliği yapabileceğini bulmak için araştırma yapmaya karar verdiler. Seçtikleri hayır kurumları ile iletişime geçip büyük miktarda bir bağış alsalar bu bağışı nasıl değerlendireceklerini sordular.

Aldıkları cevaplar –grup üyelerinden birinin söylediğine göre– “bolca güzel görünen reklam materyali, mesela mutlu görünen koyun ya da çocuk resimleri, yani gayet faydasız şeylerdi”. Bu cevabın üzerine, bu kurumları arayıp bağışlarla ne yaptıklarını, bağışların gerçekten ulaşmaya çalıştıkları amaca katkı sağladığına dair kanıtları olup olmadıklarını detaylı bir şekilde soruşturmaya başladılar. Ortaya çıktı ki bu soru pek de kolay ve dürüstçe cevaplanabilecek türden bir soru değilmiş. İletişime geçtikleri kurumların bir tanesinin temsilcisi onları tescilli bilgi çalmakla itham etti. Başka bir kurumun temsilcisi ise bu bilgilerin gizlilik sebebiyle onlarla paylaşılamayacağını söyledi ve bu şekilde bağışçıların bağışlarının nasıl kullandığını bilmemelerini tercih ettiklerini ima etmiş oldu.

Yatırımcılar, iletişime geçtikleri bu kuruluşların, bağışlanan paraların nasıl değerlendirildiğine dair yüzeysel ve muhtemelen yanıltıcı açıklamaların ötesine geçemeyen bu hazırlıksız cevaplarını öğrenince hayrete düştüler. Nihayetinde anladılar ki, bu bilgiye ulaşamamalarının sebebi, hayır kuruluşlarının da bu bilgiye sahip olmamasıydı. Çoğu durumda hayır kurumları da başka bağımsız organizasyonlar da, bu yatırımcıların düşündüğünün aksine, özenli bir etkililik değerlendirmesi yapmıyordu, ki yatırımcılar büyük bağışçıların maddi yardımlarının bu değerlendirmeler üzerine yapılıyor olduğunu düşünüyorlardı. Böyle bir bilgiye sahip olunmadığına göre, kişisel bağışçılar da büyük kuruluşlar da bağışlarının ne kadar etkili kullanıldığı bilmeden büyük meblağlarda yardımlar yapıyorlardı. Peki yüz milyarlarca dolar, ne için harcandığı bilinmeden nasıl faydalı olabilir?

Bu yatırımcı grubun iki üyesi, Holden Karnofsky ve Elie Hassenfeld, bu konuda bir şey yapmaya karar verdi. GiveWell isimli bir organizasyon kurdular. Kar amacı gütmeyen bu organizasyonun gayesi, bağışların faydasını ve saydamlığını arttırmaktı. Önce boş zamanlarını bu işe adadılar, fakat kısa zamanda öğrendiler ki, bu tip bir organizasyon tüm vakitlerini alacak bir projeydi. Ertesi yıl, iş arkadaşlarından 300.000 dolar topladılar ve işlerinden ayrılarak GiveWell için tam zamanlı çalışmaya başladılar.

Gerçekten Fark Yaratan Yardım Kuruluşlarını Bulmak

Hayır kurumlarının bağışları nasıl kullandıkları ve bu bağışların ne kadarının gerçek ihtiyaç sahipleri yerine idari masraflara gittiği konusunda şüphelerin dile getirildiğini siz de duymuşsunuzdur. İnsanların bunu umursuyor olması elbette ki iyi; fakat pek çok insanın bağışta bulunulacakları kurumları bağış toplama ve yönetim işleri için kullanılacak bütçenin azlığını temel alarak seçmeleri talihsizlik.

GiveWell kurulmadan önce, 2001’de, kendini Amerika’nın “en büyük ve en çok yararlanılan hayır kurumu değerlendiricisi” olarak tanıtan Charity Navigator kuruldu. Bu kurum yardım kuruluşlarının gelirlerinin ne kadarını yönetim ve bağış toplama etkinliklerine harcadığı gibi önemli bilgiler topluyor. Hatta internet sitelerinde Tam Puanlı Yardım Kuruluşları başlığı altında, değerlendirdikleri kurumların tam not alan %1’lik bölümü listeleniyor. En yüksek not alan hayır kurumlarının maddi gücünüzün yettiği kadarıyla verdiğiniz parayla en çok iyilik yapıyor olacağını düşünebilirsiniz, ancak yanılmış olursunuz.

Charity Navigator’a göre:

Bu listedeki istisnai hayır kurumları amaçlarına mali sorumluluk bilinciyle ilerlerken, aynı zamanda dürüst yönetimleri ve nitelikli çalışmaları sayesinde etik olmayan faaliyetlerden de kaçınıyorlar. Bu kurumların her biri, Mali Başarı, Sorumluluk ve Saydamlık kategorilerinde tam not aldı.

Bir hayır kurumunun finansal açıdan başarılı olduğunu, saydam ve sorumlu olduğunu ve etik olmayan faaliyetlerde bulunma olasılığının düşük olduğunu bilmek iyi bir başlangıç olsa da önemli olan kategoriler yalnızca bunlarla sınırlı değil ve bu değerlendirme Karnofsky ve Hassenfeld’in temel sorusuna cevap vermiyor: Verilen her dolar başına hayır kurumu tam olarak ne kadar iyilik yapıyor?

Bu figürlerin bize tam tabloyu sunmamasının nedenlerinden biri, bu rakamların hayır kurumlarının kendi doldurdukları vergi evraklarından alınmış olması aslında. Bu evraklar kontrol edilmiyor ve idari masraflar ile yardım masrafları arasındaki dağılım ufak yaratıcı muhasebe işlemleri ile değiştirilebilir. Örneğin, hayır kurumunda çalışan bir personel hem idari işler ile hem de günlük ofis işleriyle uğraşıyor ise, bu kişinin maaşı ofis giderleri yerine yardım proje gideri olarak kaydedilebilir. Daha önemli bir sorun ise bir yardım kuruluşunun idari işler için gelirinden harcadığı miktara odaklanmak, çünkü bu durumda kurumun sağladığı faydaya dair bir veriye ulaşılamıyor. Üstelik, idari masrafların düşük tutulmasına dair karşılaşılan baskı, hayır kurumlarının etkililiğini azaltabilir.

Örneğin, küresel düzeyde yoksulluğu azaltmayı hedefleyen bir hayır kurumu, yardım için çalıştıkları ülkeler konusunda uzman bilgisi olan çalışanlarını işten çıkararak idari masraflarını azaltabilir ve bu şekilde bütçelerinin daha yüksek bir yüzdesini yardım amaçlı projelere yönelttiğini söyleyebilir. Ancak, bu uzmanların yokluğunda, bütçelerini başarısız olma ihtimali yüksek olan projelere aktarma olasılıkları yükselmektedir. Ve hatta kurumlar bu projelerinin başarısız olduğundan haberdar dahi olmayabilirler, çünkü projeleri değerlendirmek ve hatalarından öğrenebilmek, donanımlı ve dolayısıyla yüksek maaşlı elemanlar gerektirir.

Buna benzer bir şekilde, bir CEO’ya verilecek yüksek maaş hayır kurumunun idari masraflarını arttıracaktır. Öte yandan, yüz milyonlarca dolarlık bağış toplayabilen organizasyonlar için ortalama bir CEO ve başarılı bir CEO arasındaki fark, etkili yönetim sayesinde yapılan tasarruf ve sağlanan yeni kaynaklar açısından, milyonlarca dolar olabilir. Yani, eğer yüksek maaş, başarılı bir CEO çalıştırmanın tek yolu ise, onun maaşı bu yüksek harcamayı yapmaya değerdir (özellikle de bu kişinin kar amaçlı bir sektörde çalışarak daha fazla para kazanabileceği düşünürsek).

Charity Navigator sitesindeki listede, mali başarı, sorumluluk ve saydamlık açısından tam puan alan hayır kurumlarının içerisinde, tam puan alamayan bazı kurumlara kıyasla daha az iyilik yapan kurumların da bulunmasının önemli bir sebebi var. Yukarıdaki alıntıyı hatırlayalım. Charity Navigator’ın en yüksek not alan hayır kurumları, amaçlarına tam olarak ulaşabilmiş olan kurumlar. Bu amaçların ne olduğu ise derinlemesine sorgulanmıyor. Bu kurumların misyonları Amerikan Vergi Dairesi’nin “hayır kurumu” kıstaslarına uygun olduğu sürece, Charity Navigator için de yeterince iyi kabul ediliyor.

Neyse ki, yakın zamanda Charity Navigator, Amerikan hayır kurumlarının etkinliğini değerlendirirken genel giderler oranına verdiği eski önemi azalttı. 2013’te Guide Star ve BBB Giving Alliance gibi organizasyonlar ile “Genel

Gider Efsanesine Son Verme” kampanyasına katıldılar. Bu kampanyanın amacı, finansal oranların hayır kurumlarının etkililiğine dair tek ölçüt olduğu yaygın görüşüne karşı çıkmaktı. Bu kampanya, Amerikan hayır kurumlarını “gerçekten önemli olan şey”e odaklanmaya sevk ediyordu, yani “dünyayı daha iyi bir yer haline getirmeye”. Genel gider efsanesini ortadan kaldırmaya yönelik olan bu çaba çok önemli, çünkü 2010’da yayınlanan, bağışçı davranışları hakkındaki bir rapor bağışçıların hayır kurumlarını incelerken baktıkları ilk şeyin genel gider oranı olduğunu ortaya koydu. Eğer bu bakış açısı değiştirilebilirse, hayır kurumları bilgi toplama ve yayınlama konusunda, hayırseverler ise bu bilgileri ciddiye alma konusunda teşvik edilebilir. Bu kâr amacı gütmeyen kuruluşlar için özendirici ve radikal bir değişim olur.

Hayır kurumlarına bağışlanan her dolar başına yapılan ne kadar iyilik yapılabildiğini sorgulamaya başladığımızda bu soruya odaklanmanın önemi hemen açığa çıkıyor. Bazı hayır işleri diğer alanlara oranla yüz hatta bin kat daha etkili sonuçlar verebiliyor. Üstelik bu sonuç iyi ve sahtekâr organizasyonlar arasında değil, gerçek hayırsever organizasyonlar arasında yapılan karşılaştırmalar sonucunda elde edildi. Toby Ord’dan aldığım bir örneği değerlendirelim: Maddi refahı yüksek ülkelerde kör insanlara rehber köpek sağlayan bazı hayır kurumları var. Hayır yapmak için iyi bir sebep, değil mi? Ancak bu ucuz bir işlem değil. Amerika’da bu köpekleri yetiştirmek, eğitmek ve insanlarla eşleştirmek köpek başına 50.000 dolar tutuyor.

Eğer kör bir insana rehber köpek vermek iyi bir şey ise, insanların kör olmasını engellemek çok daha iyi bir şey değil midir? Kör olan bir insanın görme kabiliyetini geri getirmek de kör olan bir insana rehber köpek vermekten daha iyi bir çözümdür –kör olan birine rehber köpek mi görme kabiliyetini mi tercih ettiğini sorabilirsiniz. 50.000 dolardan çok daha ucuz bir şekilde trahoma hastalığının, ki önlenebilir körlüğe sebep olan en yaygın hastalık, sebep olduğu körlüğü katarakt ameliyatı ile engelleyebiliriz. Dünyanın en yaygın önlenebilir körlük sebebi olan trahoma hastalığını engellemenin maliyeti kişi başına 7,14 dolar (bu 2006’dan kalma eski bir veri olsa da), ve hastalık körlüğe sebep olduktan sonra ameliyat ile görme kabiliyetinin geri kazanılmasının tutarı 27 ile 50 dolar arasında. İnsanlar yaşlandıkça ve katarakt oluştukça güvenli ve basit bir operasyon ile kataraktları alınabiliyor ve görme yetileri iyileştirilebiliyor. Bu ameliyat da aynı şekilde 50 dolar kadar ucuz bir fiyata yapılabiliyor üstelik.7 Basit aritmetik kullanarak ulaşabileceğimiz sonuca göre kör bir insana bir rehber köpek vermek yerine Seva ya da Fred Hollows Foundation gibi bir organizasyona ameliyat için bağışta bulunarak en az bin kişinin görme kabiliyetini geri kazanmasına yardımcı olabilir ya da kör olmalarını engelleyebilirsiniz (2006’dan bu yana maliyetin 7 kat arttığı varsayıldığında bile).

Körlüğü önleme ve tedavi etmenin maliyetiyle göremeyen bir insana bir rehber köpek sağlamanın maliyeti arasındaki bu uyuşmazlığın sebebi, ucuz çözümlerin sadece düşük gelirli ülkelerde bir zorunluluk olmasıdır. Trahoma hastalığı, insanların kurak ve tozlu alanlarda kötü hijyen şartlarına maruz kalmasından dolayı bir problem olarak ortaya çıkmaktadır. Bu koşullar daha zengin ülkelerde nadiren görülür ve hastalık ortaya çıktığı takdirde genel sağlık sigortası sayesinde zengin ülkelerde kolayca, bu hastalık körlüğe sebep olmadan, tedavi edilebilir. Aynı şekilde yine yüksek gelirli ülkelerde katarakt, insanların görme yetilerine zarar verecek boyuta gelmeden ameliyat edilebilir. Amerika’da, yani genel sağlık sigortası olmayan tek gelişmiş ülkede, genel sağlık sigortası olmasa da 65 yaş üzeri vatandaşlar için Medicare programı ve 65 yaş üzeri olmayan düşük gelirli insanlar için ise Medicaid programı aynı tedaviyi insanlara ulaştırabilir. Kısaca, yüksek gelirli ülkelerde konu insan sağlığı olduğunda kolay hedeflere çoktan ulaşılmıştır.

En Uygun Maliyetli Hayır Kurumlarını Bulma Çabası

Holden Karnofsky ve Elie Hassenfeld GiveWell organizasyonunu kurduklarında ilk yaptıkları şey hayır kurumlarını beş geniş insani yardım kategorisi için 25.000 dolarlık hibelere başvurmaya davet etmekti. Bu başvuru için, hedeflerine ulaşmak yolunda ölçülebilir ilerleme kaydettiklerini gösteren ve bu ilerleme için harcanan miktarı belirten bilgileri sağlamaları gerekiyordu. Bu başvuru ve hibenin amacı, hayır kurumlarını sağladıkları faydayı değerlendirmeye teşvik etmek ve aynı zamanda hibeleri ilgili kategorideki en etkili hayır kurumuna kanalize etmekti. Yeni bir kuruluş oldukları için, araştırma ve bilgi toplama görevini hayır kurumlarına devretmek mantıklıydı, ancak tamamıyla başarılı bir sonuç elde edilemedi. GiveWell 2007’de topladığı bilgilerin sonuçlarını yayınladı ve “Afrika’da yaşam kurtarma” kategorisi altında bu hibeye başvuran 59 adaydan sadece 16’sının yeterli bilgi sağladığını açıkladı. Geri kalan hayır kurumu adayları yaptıkları aktiviteleri açıkladılar, belirli projeler konusunda gazete kupürleri sundular, ancak hiçbiri projelerinden faydalanan insan sayısı, faydalanma şekli ve proje maliyetleri konusunda bilgi sağlamadı.

İlk zamanlarda, GiveWell hem Amerika’da hem de düşük gelirli ülkelerdeki yoksul insanlara yardım eden hayır kurumlarının maliyet etkinliği üzerine araştırmalar yapıyordu. Sonraları, kitapta daha önce de bahsettiğimiz sebeplerden dolayı sadece yoksul ülkelere odaklanmayı seçtiler: Zengin ülkelerde, en fakir insanlar bile aşırı yoksulluk derecesinde, yani en basit ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar yoksul değil. Daha da önemlisi, zengin ülkelerde insanların hayatlarını kurtarmak ve geliştirmek, kişi başı günde 2 dolardan az kazanan, temiz su, sosyal güvence, sağlık sigortası ve kanalizasyon gibi en temel ihtiyaçlardan dahi yoksun insanların hayatlarını kurtarmaktan çok daha pahalıdır. Bu daraltılmış odağa rağmen, verilerdeki eksiklik, GiveWell için hangi müdahalelerin aşırı yoksul insanlara yardım etmek konusunda daha az maliyetli ve verimli olduğunu bulmak amacı ile bir araştırma grubu oluşturması gerekliliğini ortaya koydu.

Mutlulukla duyurmak isterim ki bu kitabın ilk baskısını okuyan birçok kişi GiveWell ile tanıştı ve bu sayede bağış yapmaya karar verdi. Bu kişilerin arasında yer alan bir çift, GiveWell’e bu araştırma grubu konusunda yardım etmek için biçilmiş kaftandı. Dustin Moskovitz Facebook’un kurucularından biri olarak zengin oldu. Eşi Cari Tuna ise çiftin bu zenginlikle ellerinden gelenin en iyisini yapması için çalışıyor. Moskovitz’e göre “Cari ve benim yönettiğimiz bu sermaye bir emanet aslında. Bu zenginlik bizim etrafımıza toplanmış durumda ama insanlığa ait. Bu düşünce tarzını hayatımıza uygulamakta mükemmel değiliz ama elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz.” Tuna’nın sözlerine göre, The Life You Can Save (Kurtarabileceğiniz Hayat), bağış yapmaya karar verdiğinde okuduğu ilk kitaplardan biriydi ve Moskovitz ile bağış yapma aktivitelerinin bir nevi başlangıcı oldu. Bu çift GiveWell’in titiz ve kanıta dayalı araştırma yaklaşımına odaklandı. Tuna 2011’de GiveWell’in yönetim kuruluna katıldı ve çiftin kendi vakıfları, Good Ventures, GiveWell’in kapasitesini arttırarak en çok katkı sağlayan vakıflardan biri oldu. Bunun karşılığında Good Ventures organizasyonu GiveWell’in yayınladığı araştırmaları kullanarak kendi bağışlarıyla çok daha fazla etki elde ediyor.

GiveWell ve Good Ventures arasındaki ilişki gelişmeye ve dönüşmeye devam ediyor. En önemlisi de, bu iki organizasyonun Karnofsky’nin CEO’su olacağı Open Philanthropy (Açık Hayırseverlik) Projesini kurmak için ortak olmalarıydı. Open Philanthropy Projesinin amacı “olabildiğince etkili bir şekilde bağış yapmak ve başkalarının da faydalanabilmesi için kendi verilerini halka açmak.” GiveWell’in yaptığı gibi aşırı yoksullukla boğuşan insanlara yardım eden hayır kurumlarına odaklanmak yerine Açık Hayırseverlik Projesinin kullandığı yöntem risk sermayesi yatırımcılarının kullandığı yönteme benziyor: risk almak kayıplara sebep olsa da bu kayıplar edinilecek büyük kazançlarla dengelenir. Tabii ki bütün hayırseverler bu türden bir stratejiyi takip edebilecek durumda değil, dolayısıyla bu insanlar için Hassenfeld tarafından yönetilen GiveWell, var olan verilere ve kanıtlara dayalı olarak, aşırı yoksulluk derecesinde yaşayan insanlara en efektif şekilde yardım edecek hayır kurumlarını önermeye devam ediyor.

GiveWell’in büyüme ve gelişme oranı oldukça etkileyici. Bu kitabın 10’uncu yıldönümü baskısı yayınlandığında GiveWell yarım milyar dolardan daha fazla bir meblağı, bağış önerisinde bulunduğu küresel sağlık ve yoksulluk önleme odaklı hayır kurumlarına yöneltmiş olacak. Bu gelişmenin gerçekleşmesi, potansiyel bağışçılara öneri ve rehberlik veren GiveWell’e benzer organizasyonların sayısının artmasına yardımcı oldu. Örneğin, Impact Matters isimli kuruluş etki denetimleri yaparken, Center for High Impact Philanthropy kuruluşu ise yıllık bağış rehberi basıyor. The Life You Can Save, önerilerinde özellikle GiveWell ve Impact Matters kuruluşlarının çalışmalarından yararlanıyor.

Hayat Kurtarmanın Gerçek Bedeli

Büyük ölçekte hayat kurtarma açısından, Birleşmiş Milletler’in küresel sağlık kolu olan Dünya Sağlık Örgütü’nün başlattığı bazı kampanyaları aşmak kolay değil. Çiçek hastalığına karşı kampanyayı sonraki bölümde detaylı olarak inceleyeceğiz, ancak bu bölümde kızamık hastalığına karşı alınan önemlerden bahsetmek yeterli. Dünya Sağlık Örgütü’nün kızamık aşısı kampanyasının 2000 ve 2017 yılları arasında 2,1 milyon ölümü engellediği tahmin ediliyor. Fakat ne yazık ki 2016’dan itibaren aşılama kampanyalarındaki eksiklikler ve aşının güvenilir olmadığına dair asılsız söylentiler nedeniyle kızamık vakaları tekrar artmaya başladı. Kızamık aşısı kampanyasının başarısına rağmen Dünya Sağlık Örgütü’nün kaynaklarını kullanmak için en iyi seçeneğinin aşılama olup olmadığını sorgulayabiliriz. Kurtarılan her hayat için ortalama ne kadar harcandı? Bu sorunun cevabını bilmediğimiz için bağışlarımızı en etkili şekilde nasıl kullanacağımıza karar vermek de çok zor.

Organizasyonlar genellikle küçük bir miktar bağış ile hayat kurtarılabileceğimizi öneren veriler yayınlarlar. Örneğin Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, her yıl ishal ya da sebep olduğu komplikasyonlar yüzünden hayatını kaybeden yaklaşık 1,6 milyon kişinin hayatı basit bir su kaybını giderme tedavisi ile kurtarılabilir: Tek yapılması gereken bir sürahi temiz suya bir tutam tuz ve bir avuç şeker eklemek. Fakat, insanlar ancak bu hayat kurtarıcı tarifi bildikleri takdirde, bunu birkaç kuruşa elde edilebilir. Benzer bir şekilde, ChildFund.org sitesi ziyaretçilerine “Bir sivrisinek cibinliği ile hayat kurtartabilirsiniz” diyor ve bu cibinlik sadece 11 dolar.

Toplanan bu verileri kabul edebilirsek GiveWell gibi kuruluşların işi sandığımızdan daha kolay olacaktır. Tek yapılması gereken hangi organizasyonun Afrika’da en düşük fiyata hayat kurtardığını bulmak. Ancak bu rakamlar bağış toplama çabalarında ne kadar önem taşısa da hayat kurtarma tutarının kesin bir ölçüsü değil.

GiveWell ishale karşı ağızdan su verme tedavisinin fiyatında büyük tutarsızlıklar keşfetti. Evet, tedavinin kendisi sadece birkaç kuruş tutuyordu, ancak bu tedaviyi her köye ve eve ulaştırmak ve ailelere kullanma talimatlarını öğretmek de paraya mal oluyordu. 2006’da yapılan bir araştırmaya göre hem ishal hakkında eğitim hem de tedavi sağlamak, ishal vakalarının yaygın olduğu alanlarda sadece 14 dolar tutuyor, ancak ishal vakalarının az görüldüğü alanlarda bu tutar 500 dolara kadar çıkabiliyor. Tüm bu rakamları göz önünde bulunduran ekonomist William Easterly, 2006 yılında, Dünya Sağlık Örgütü’nün sıtma, ishal, kızamık ve solunum yolu hastalıklarına bağlı ölümleri önleme çabalarının kurtarılan her hayat başına yaklaşık 300 dolar tuttuğunu öne sürdü.

Ek bir örnek olarak, daha güncel rakamları göz önünde bulundurmak için sıtmanın yaygın olduğu bölgelerde cibinlik dağıtımına bakabiliriz. Bu özel cibinlikler doğru bir şekilde kullandıkları sürece insanları sivrisinek ısırmalarına karşı koruyarak sıtma vaka sayılarını azaltıyor. Ancak her kullanılan cibinlik bir hayat kurtarmıyor. Cibinlik verilen birçok çocuk cibinlik olmadan da hayatta kalabilir. Hayat kurtarmak için ne kadar cibinlik dağıtılması gerektiğini bilmediğimiz sürece cibinlik dağıtarak bir hayat kurtarmanın maliyetini de öğrenemeyiz. Bu tip soruları göz önünde bulundurarak, GiveWell 2019 yılında Against Malaria Foundation’ın cibinlik dağıtma programı aracılığı ile bir ölümü engellemenin bedelinin ortalama maliyetini 3000 ile 5000 dolar arasında hesapladı.

En İyi Hayır Kurumları

Son on yıl içerisinde, GiveWell, insanların hayat koşullarını geliştiren faaliyetlerde bulunan hayır kurumlarını tespit etmek için, deneysel veriler gözeterek, derinlemesine pek çok araştırma yaptı. Bu kitabın yazıldığı süre boyunca hem GiveWell hem de Kurtarabileceğiniz Hayat tarafından önerilen hayır kurumlarının listesini aşağıda bulabilirsiniz (belirtmekte fayda var ki, bu organizasyonlar her yıl listelerini yeni verilere göre güncelliyorlar, dolayısıyla bağışta bulunmadan önce ilgili kurumların web sitelerini incelemenizi öneririm):

Sıtma Engelleme

Tropikal ve subtropikal alanlarda sıtma hastalığı hayatlara, sağlığa ve ekonomiye ciddi ölçüde zarar veriyor. Bu hastalık, her yıl, 200 milyondan fazla kişiye bulaşıyor ve 435.000 ölüme yol açıyor. Bu ölümlerin yüzde 61’i 5 yaşın altındaki çocuklar ve sıtma Afrika’daki çocuk ölümlerinin en başta gelen sebepleri arasında yer alıyor. Ölümle sonlanmayan vakalarda ise sıtma çocukların beyin fonksiyonların gelişmesini engelleyebiliyor. Bu hastalık hamile kadınlar için de çok tehlikeli. Yetişkinlerde yüksek ateşe sebep olan korkutucu derecede ciddi ve aşırı zayıflamaya sebep olan bir hastalık olan sıtma –hala öğrenci olduğum yıllarda Yeni Gine’deyken sıtma kaptığım için ben de ne yazık ki bu hastalığın ciddiyetini çok iyi biliyorum– etkili ilaç tedavisi uygulanmadığı sürece yıllar boyunca yinelemeye devam edebilir.

Afrika’da sıtmanın yaygın olduğu Sahel bölgesinde, Malaria Consortium isimli bir kuruluş “Mevsimsel Sıtma Engelleme” isimli programın en büyük uygulayıcısı; program dört aylık ilaç dozunun sıtmanın en yaygın olduğu mevsimde çocuklara verilmesi yoluyla yürütülüyor. Dünya Sağlık Örgütü, bu programın sıtma ataklarını ve ağır vakaları yaklaşık %75 oranında azalttığını ve çocuklar arasında milyonlarca vaka ve binlerce ölümü önleyebileceğini

bildirdi. Malaria Consortium’un hesaplarına göre bulaş tehlikesinin yoğun olduğu yağmur mevsimi süresince çocuk başına bu tedaviyi ulaştırmanın fiyatı neredeyse 3,40 dolar kadar düşük olabilir.

Daha önce de belirttiğim gibi, bir diğere kanıtlanmış sıtmayla mücadele yöntemi ise ailelere cibinlik dağıtarak nasıl kullanacaklarını öğretmek. Against Malaria Foundation (AMF) sıtmaya karşı kullanılan bu cibinlikleri verimli bir şekilde dağıtıyor, ardından dağıtılan cibinliklerin ne kadarının kullanımda olduğunu ve ne ölçüde doğru kullanıldıklarına dair denetlemeler yapıyor. AMF’nin cibinlikleri sadece 2 dolar tutuyor ve her bir cibinlik iki kişiyi üç yıla kadar koruyabiliyor. Sponsorlardan gelen destekler sayesinde AMF topladıkları bağışların tamamını cibinlik satın almak için kullanıyor.

A Vitamini Desteği

A vitamini eksikliği dünya çapında önlenebilir körlüğün başlıca sebebi ve çocuklarda hastalık riskine ve ölümle sonuçlanan enfeksiyonlara yol açabiliyor. Helen Keller International isimli bir kuruluş körlüğü engellemek amaçlı A vitaminini takviyeleri dağıtıyor ve daha sağlıklı bir toplum için katkı sağlıyor. Her vitamin takviyesini dağıtmak bir dolardan daha ucuza geldiği için bu programın GiveWell’in 2018’deki en etkili hayır kurumları listesinde olması ve The Life You Can Save önerileri arasında yer alması şaşırtıcı değil.

Yetersiz Beslenmeyi Önleme

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, iyot ve A vitamini gibi önemli mikrobesinlerin eksikliği, düşük gelirli ülkelerde insanların sağlığı ve gelişimini tehdit ediyor. Özellikle çocuklar ve hamile kadınlar daha savunmasız durumdalar. Bu eksiklikler çocuklarda ölüme sebep olabilmekle birlikte bedensel ve beyinsel gelişim gerilikleri gibi bir dizi hastalık ve engelliliğe yol açabiliyor. Basit ve ucuz besin destekleri ile risk grubundaki savunmasız toplumlara daha sağlıklı bir yaşam için destek olunabilir.

“Sağlıklı Çocuk Projesi” GiveWell’in 2018’de göze çarpan hayır kurumları listesine girdi ve The Life You Can Save, bu projeyi temel besin kaynaklarından yoksun insanların besin kaynaklarını güçlendirdiği çalışmalarından dolayı öneriyor. Bu destek, ücra alanlarda bile teknoloji sayesinde etkili bir şekilde ortalama sadece 26 sent maliyetle insanlara ulaştırılabiliyor. Sağlıklı Çocuk Projesi dünya çapında günümüzde 55 milyondan fazla insana yardım ediyor ve 2025 yılına kadar 100 milyon insana ulaşmayı amaçlıyor.

Sağlıklı Davranışları Desteklemek

GiveWell’in göze çarpan hayır kurumları listesinden ve The Life You Can Save tarafından önerilen Development Media International ise gelişmekte olan ülkelerde insanları daha sağlıklı bir hale getirmek için insanlarda davranış değişikliğini gözeten bir kurum. Bu amaca ulaşmak için başlıca araç olarak radyo reklamlarını kullanıyorlar. 2018’de Development Media International’ın Burkina Faso’da yaptığı araştırmaya göre, kitle iletişim araçları insanların davranışlarını sağlıklı yönde değiştirmede işe yarıyor. Bu denemede, yedi farklı radyo istasyonu bir yıl boyunca her gün, günde on kere, hamilelik sırasında doğum öncesi bakım merkezlerini düzenli ziyaret ve sıtma, ishal ya da zatürre semptomları ortaya çıkınca doktora gitmek gibi sağlığa faydalı davranışları destekleyen kamu spotları yayınladı. Yedi farklı alanda ise bu kamu spotlarının yayını yapılmadı. Bağımsız bir biçimde gerçekleştirilen bu denetlemenin sonucunda, bir yılın ardından sıtma, zatürre ve ishal sebebiyle hastaneye götürülen çocukların sayısında sırasıyla kontrol bölgelerine kıyasla %56, %39 ve %73 oranında artış görüldü.

Sonraki analizler de üç yıllık bir kampanyanın tahminen 5 yaş altında 2.967 çocuğun ve 39 kadının hayatını kurtardığı ortaya çıkardı. Reklam fiyatlarının düşük olması sebebiyle kurtarılan hayatın ortalama tutarı 765 dolardı –bu rakam müdahaleyi dünya çapında en ucuz hayat kurtarma yöntemlerinden bir yapıyor. Afrika’nın daha yoğun nüfuslu ve yaygın radyo kullanımı olan alanlarında tutar daha da azalıyor. Örneğin Malawi’de hayat kurtarmanın ortalama bedeli sadece 196 dolar olarak hesaplandı. 4. bölümde de olduğu gibi sizlerle bu konuyla ilgili pek çok istatistik paylaştım. Biliyoruz ki, kurban –ya da bu durumda destekten faydalanan kişi– tanınan biri ise insanların harekete geçme olasılığı çok daha yüksektir. Bu sebeple, basit bir radyo mesajının bir babanın kızının hayatını nasıl kurtardığı ile ilgili bir hikâye paylaşmak isterim:

Benim ismim Tibandiba Lankoande ve kızımın ismi ise Mariéta. Üç yıl önceydi, eşim tarlaya çalışmaya gitmişti ve o çalışırken kızımız Mariéta dışarıda uyuyordu. Tarladan döndüğünde Mariéta’nın yüksek bir ateşi vardı. Kızımız lanetlendi sandık. Buradaki inanca göre bu, çocuğunuz dışarıda uyurken üstünden kuş uçarsa olabilecek bir şey. Geleneksel şifacılara danıştım ve paramın çoğunu onların önerdiği doğal çare ve pazardan alınabilen ilaçlara harcadım. Ancak hiçbiri işe yaramadı ve ateşin altıncı gününde kızımız komaya girdi.

O akşam komşumuz ziyarete geldiğinde taşınabilir bir radyo dinliyordu. İşte o zaman, sıtmanın semptomları hakkındaki kamu spotunu duydum. Duyuruya göre semptomları fark eden ebeveynlerin çocuklarını hemen sağlık merkezine götürmesi gerekiyordu. Bunu duyar duymaz kızımı sağlık merkezine götürdüm. Bana şiddetli bir sıtma hastalığı geçirdiğini söylediler. Tedaviye başladıklarından bir hafta sonra kızım iyileşti. Eve döndükten bir hafta sonra hemen radyo aldım. O zamandan beri beni radyodan kimse ayıramıyor. Kızım şimdi dört yaşında. Herkes ona “radyonun kızı” diyor. Eğer radyodaki o kamu spotunu duymasaydım kızım bugün hayatta olmazdı.

Önerilen Diğer Hayır Kurumları – Yeniden Görmek

Dünya çapında 36 milyon insan körlükle ve 217 milyon kişi görme bozukluklarıyla yaşıyor, ancak her 4 vakadan 3’ü, daha önce de gördüğümüz gibi, ucuz müdahalelerle engellenebilir. Bu vakaların %90’ı düşük gelirli ülkelerde yaşayan insanları etkiliyor. Buralarda kötü beslenme, kalitesiz su kaynakları ve hijyen eksikliği gibi faktörler görme bozukluğuna neden olan hastalıkları yaymaya devam ederken, sağlık sistemi ve sağlık eğitiminin yetersizliği de tedaviye ulaşımı kısıtlıyor.

1960’lı yıllarda Avustralyalı göz doktoru Fred Hollows, kendi ülkesinin ücra ve kırsal bölgelerindeki yerli topluluklar arasında gördüğü kötü sağlık koşullarından –örneğin trahomanın görülme sıklığından– derinden etkilendi. Daha sonra 1980’lerde Dünya Sağlık Örgütü aracılığıyla Hindistan, Nepal ve Eritre’ye gittiğinde şahit olduğu yaygın göz sağlığı problemleri sebebiyle kaygıları daha da arttı. O zamandan 1993’te hayatını kaybedene kadar, tüm zamanını ve uzmanlığını ihtiyacı olan insanlara ucuz göz tedavileri uygulamaya adadı. Hollows’a göre “kör olmak zorunda olmayan birinin kör olmasana izin vermek kabul edilemezdi.” Ona göre, kendisinin ve iş arkadaşlarının yaptığı şey, insanlara kendilerine yardım etme şansını tanımak ve onlara özgürlüklerini geri vermekti. Ölümünden bir yıl önce, kanser olduğunu ve fazla zamanı kalmadığını bilen Hollows, vizyonunu ve amacını devam ettirmek amacıyla, eşi Gabi ile birlikte Fred Hollows Vakfı’nı kurdu.

Bu vakfın amaçlarından biri, cerrahları hem kendi yapacakları ameliyatlar için hem de başka cerrahlara yardım edebilmeleri için eğitmek ve bu şekilde yoksul ülkelerin kendi insanlarının göz sağlığı için hali hazırda var olan sağlık kapasitesini arttırmaktı. Hollows ile 1980’lerde Nepal’de tanışıp yaptıklarından ilham alan Dr. Sanduk Ruit, bu tip yaklaşımların değerini kendi hayatından örneklerle açıklıyor. Dr. Ruit, katarakt ameliyatları için yenilikçi tekniklere öncülük ederek yeniden görme ameliyatının süresini 10 dakikaya indirdi. Dr. Ruit kendi elleriyle 120.000 kişinin görüşünü düzeltti (ve saymaya devam ediyor) ve bunun ötesinde başka cerrahlara bu tekniği öğreterek birçok başka insanın daha yeniden görebilmesine katkı sağladı. Fred Hollows Vakfı 2,5 milyon insana tekrar görüş kazandırmak dahil olmak üzere yaklaşık 4 milyon göz ameliyatını ve tedavisini destekledi.29 Dünya Sağlık Örgütü’ne göre katarakt ameliyatı gibi basit prosedürler dünyanın en uygun maliyetli sağlık müdahaleleri arasında yer alıyor. Bu yöntemleri küresel olarak uygulamak da oldukça mümkün.

Körlükle yaşamanın, engelli bireylere sağlanan bir sosyal güvencesi olmayan yoksul ülkelerde, zengin ve bol kaynaklı ülkelere kıyasla daha zor oluğunu tahmin etmek zor değil. İnsanların yeniden görmelerini sağlamak yalnızca görme engelli insanlara yardım etmekle kalmıyor, aynı zamanda onların ailelerine ve toplumlarına katkıda bulunmalarına yardımcı oluyor. Hindistan’da yapılan bir çalışmaya göre, körlük yüzünden işlerini kaybeden erkeklerin %85’i ve kadınların %58’i görüşlerini yeniden kazandıklarında tekrar çalışmaya başlayabildiler. Çocuklar içinse körlüğü önleme ya da görüşü yeniden kazandırma çoğunlukla hayat kurtarıcı bir müdahale olabilir. Yoksul ülkelerde görme yetisini kaybeden çocukların, diğerlerine kıyasla kör oldukları ilk bir yıl içinde ölme olasılıkları çok daha yüksektir ve ne yazık ki hayatta kalanların ise eğitime devam edebilme ya da normal ve üretken bir yaşam sürdürmeleri muhtemel değildir.

Seva, üstte yer verilen kurumlara benzer bir şekilde, özellikle savunmasız grupların; kadın, çocuk ve yerli toplumların, görme sağlığını koruma ve kurtarma odaklı bir kuruluş. Amaçları toplum temelli göz klinikleri kurarak uzun süreli göz bakımı ve iş fırsatları sağlamak. Seva’nın programları 20 ülkede 5 milyondan fazla kişinin görüşlerini geri kazanmalarına yardım etti üstelik bu müdahalelerin pek çoğu sadece 50 dolar tutan katarakt ameliyatları gibi tedaviler ile gerçekleşti.

Hem Fred Hollows Vakfı hem de Seva, The Life You Can Save tarafından bağış yapılabilecek kurumlar olarak öneriliyor.

Genç Kadınlara Hayatlarını Geri Vermek

Obstetrik fistül, kadınların doğum yaparken karşılaşabileceği bir yaralanma. Doğum esnasında meydana gelen doğum kanalı tıkanıklığı çoğunlukla bebeğin ölümüyle sonuçlanıyor. Yüksek gelirli ülkelerde doğum sürecinde ortaya çıkan bu tip engeller genellikle sezaryen doğum ile çözülebiliyor. Ancak, kadınların acil sağlık kliniklerine erişimi olmadığı bölgelerde ve doğum normal yollarla gerçekleştirilemediğinde doğum süreci günlerce sürebiliyor. Bebeğin kafası leğen kemiğine baskı yaptığında bu alandaki organlara olan kan ulaşımını engelleyerek vajina, mesane ya da rektumda fistül denilen deliklere yol açabiliyor. Bu delikler gelecekte idrar ve dışkı kaçırmaya sebep oluyor; fistülü olan kadınların bedenlerindeki atık maddeler kontrolsüz olarak boşalıyor ve dolayısıyla hem aileleri hem de toplumları tarafından dışlanıyorlar. Yoksul olmanın yanında kadınların ve genç kızların erkek bireylere göre daha düşük statüde görüldükleri ülkelerde en az 1 milyon kadın bu hastalıkla başa çıkmaya çalışıyor. Bu hastalığın tek çaresi ameliyat, fakat bu hastalıktan en çok etkilenenler maddi olanakları kısıtlı kadınlar olduğundan ameliyata erişim erişim onlar için maddi olarak mümkün değil. Sonuç olarak bu kadınlar hastalığın vermiş olduğu hasarın sebep olduğu engellerden dolayı yıllarca hatta on yıllarca acı çekmek zorunda kalıyorlar.

1959’da Avustralyalı ve Yeni Zelandalı kadın doğum uzmanları Catherine ve Reginald Hamlin Etiyopya’yı ziyaret ettiler ve tıbbi bakım eksikliği yüzünden kadınların karşılaştığı problemleri gördükten sonra orada kalmaya karar verdiler. Burada hastaneler genellikle fistül ile gelen kadınları geri çeviriyordu çünkü durumları acil değildi ve temiz tutulabilmeleri zordu. Bunun üzerine Hamlin çifti Addis Ababa Fistül Hastanesini kurdular (şimdiki ismi Hamlin Fistül Hastanesi). Şimdi doksan yaşlarında olan Catherine Hamlin, kocasının ölümünden sonra da çalışmalarına hala devam ediyor. Catherine Hamlin Fistül Vakfı bugüne kadar 60 binden fazla kadını tedavi etti ve Etiyopya’dan Uganda’ya genişliyor. Hastalar beslenme, fizyoterapi, danışmanlık, rehabilitasyon ve mesleki eğitimi de içeren özelleştirilmiş bakım görüyorlar. Taburcu edilmeye hazır olduklarında onlara eve geri dönmeleri için otobüs bileti ve yeni giysi sağlanıyor. Hamlin, yüzlerce kez gördüğü manzarayı şöyle anlatıyor:

Önünde koca bir hayatı olan genç bir kadını görüyoruz. Eğer tedavi edilmeseydi onu bir ömür dolusu acı ve mutsuzluk bekliyor olacaktı. Dolayısıyla genç bir kadını iyileşmiş ve yüzünde gülümsemesi ile evine giderken, üzerinde yeni elbisesiyle mutluluktan yerinde duramayıp dans eder halde görmek kalbimizi yumuşatıyor.

Her tedavi gören kadın evine dönmüyor. Mamitu Gashe 15 yaşında ve okuma yazma bilmezken üç gün süren bir doğumun ardından kendini ölü doğmuş bir bebek ve kontrol kaybına yol açan bir fistül ile buldu. Addis Ababa’daki hastaneye yatırıldıktan sonra başarılı bir operasyon geçirdi. Kendi köyüne geri dönmek istemedi ve hastanede yatak düzenleme işi teklifini kabul etti. Reginald Hamlin’in ameliyatlarını izlemeye başladı ve başlarda basit bir şekilde ameliyata yardım etmesine izin verildi. İlerleyen süreçte gitgide daha fazla yardım ederek, sonunda operasyonu kendi başına yapabilecek kadar beceri kazandı. Şimdi ise, yıllarca biriktirdiği deneyimiyle, üstelik bırakın tıp okulunu ilk okula bile gitmemiş olmasına rağmen, birçok farklı ülkeden jinekoloğu Addis Ababa’daki Fistül Hastanesinde eğitmeye devam ediyor.

Fistül Vakfı ise aynı derecede etkili bir organizasyon. Bu kuruluş, diğer organizasyonlara kıyasla daha küresel ölçekte; 2009’dan beri 31 Afrika ve Asya ülkesinde 40.000’den fazla fistül tedavi ameliyatını finanse etti. Organizasyon hem ameliyatın hem de anestezi, hemşirelik ve malzeme gibi ek masrafların maliyetini karşılıyor. Bu vakıf muhtemel tüm ortaklarını detaylı bir şekilde inceleyerek, ihtiyaç sahibi bölgelerde saygın yerel cerrahların işe alındığından emin oluyor ve saha ziyaretleri yaparak performanslarını takip ediyor.

2009’da Fistül Vakfı misyonunu her yerde fistüle karşı savaşmak adına genişletmeye karar verdiğinde, ilk partneri Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ndeki Panzi Hastanesini kuran jinekolog cerrah Dr. Denis Mukwege’ydi. Mukwege, cinsel şiddet ve fakirlikten etkilenmiş kurbanların tedavisine odaklanan hastanesinden, Kongo’da 20 yılı aşkın süredir faaliyet gösteren silahlı güçler tarafından işlenen suçları ve yapılan zulümleri dobra bir şekilde ifşa ederek kınıyor. 2018 yılında, yoksulluk ve savaştan etkilenmiş kadınlar için ve savaşa karşı gösterdiği çabaları sebebiyle Nobel Barış Ödülü’nü kazandı.

Hem Hamlin hem de Fistül Vakfı, tam bir fistül ameliyatının ve rehabilitasyonunun maliyetinin, iyileştirilen kadın başına 650 ile 700 dolar arasında hesaplıyor. Karşılaştırma amacı ile Lady Gaga’nın tesadüfen Las Vegas’ta Mayıs 2019’da gerçekleşecek konserinin biletlerinin fiyatına baktım. Fiyatlar 762 dolardan başlayıp daha da yükseliyordu. Öyleyse hangisi daha önemli? Lady Gaga’nın birkaç saatlik performansını izlemek mi, bir kadına hayatını geri vermek mi?

Ucuza Yapabileceğiniz Daha Fazla İyilik

Küçücük bir bağışın büyük miktarda iyilik yapabileceğini gösteren daha birçok örnek var. Eğer The Life You Can Save tarafından önerilen bir kuruma bağış yapmayı düşünüyorsanız ve yaptığınız bağışınızla yaratacağınız farkı görmek istiyorsanız, organizasyonun etki hesaplayıcısına bakabilirsiniz. Bu kitabın yazıldığı tarihte (2019) yapılan hesaplara göre, 50 dolar ile:

Schistosomiasis Control Initiative ya da Evidence Action’ın “Deworm the World” isimli projesi aracılığıyla yaklaşık 100 ya da daha fazla çocuğa parazitik solucan enfeksiyonu tedavisi ulaştırabilir ve bu sayede, çocukların mesane kanseri, böbrek yetmezliği, dalak hasarı ve anemi gibi sebeplerle hayati tehlikesi olan durumlarını ortadan kaldırmak için onlara yardımcı olabilirsiniz.

Global Alliance for Improved Nutrition veya Iodine Global Network’e katkıda bulunarak yaklaşık bir yıl boyunca 500 kişiye iyotlu tuz sağlayabilir ve iyot eksikliğinden dolayı oluşan beyin hasarının sebep olduğu hastalıkları engelleyebilirsiniz.

Evidence Action’ın Temiz Su Dağıtıcıları aracılığıyla yaklaşık 40 kişiye bir yıl boyunca temiz su ulaştırabilirsiniz.

Yaklaşık 100 adet “Zusha!” güvenli sürüş çıkartmasının baskı maliyetini karşılayabilirsiniz. Bu çıkartmaların otobüslere yerleştirilmesiyle kazaların ve buna bağlı yaralanmaların oranlarının ciddi bir şekilde azaldığı kanıtlanmıştır.

Possible aracılığıyla, Nepal’in ücra bölgelerinde yaşayan iki hasta için bir yıllık yüksek kaliteli sağlık hizmetinin masraflarını (evde bakım hizmetleri ve ameliyat da dahil olmak üzere) karşılayabilirsiniz.

Population Services International aracılığıyla, düşük gelirli ülkelerde, hastalıklara karşı önlemler, kadın doğum, aile planlama ve benzeri sağlık hizmetleri ile hastalık ve sakatlıkların önüne geçmeye katkıda bulunabilirsiniz.

One Acre Fund’a katkıda bulunarak, altı kişilik bir çiftçi aileye tarım öğeleri (tohum, gübre, eğitim, pazar desteği dahil olmak üzere) sağlayıp üretim oranlarını yükselterek, mevsimlik kar oranlarını %50 ortalamayla arttırmalarını sağlayabilirsiniz. Living Goods aracılığıyla bir toplumsal sağlık çalışanının, bir yıl boyunca 30 Ugandalı’ya ulaşarak temel sağlık bilgileri, danışmanlık, teşhis, uzmana yönlendirme ve tedavi gibi önemli hizmetler ulaştırmasını sağlayabilirsiniz.

Hayır kurumlarının etkililiğini ölçme konusunda yapılacak daha pek çok şey var. Bu kurumlara yapılan bağışlarla gerçekleştirilen iyiliğin kesin ve tam maliyetini sunmak basit bir iş değil. Buna rağmen, bu bölümde bahsedilen müdahaleleri ve tutarlarını 2019 figürlerine göre bir araya getirilerek The Life You Can Save tarafından sağlanan önerileri inceleyelim:

Burkina Faso, Burundi, Malavi, Mozambik ve Nijer’de eğitici radyo anonsları ile bir hayat kurtarmanın maliyeti: 196-756 dolar (Development Media International’ın 2018-2020 ülkeden ülkeye farklılık gösteren hesaplarına göre);

Çocuklara, sıtmanın en çok bulaştığı mevsim sırasında, sıtma önleyici ilaçlar sağlayarak bir çocuğun hayatını kurtarmak: 2.041 dolar (Malaria Consortium’un sıtma engelleme projesine göre);

Sıtmayı engellemek için Cibinlik dağıtımına katkıda bulunarak bir hayat kurtarmak: 3.000-5.000 dolar (Against Malaria Foundation); Trahoma kaynaklı körlüğü önlemek ya da ameliyat ile böyle körlükleri tedavi etmek: 14-100 dolar (Seva ve Fred Hollows Vakfı)

Bir kadının idrar ve dışkı tutamama durumuna son vermek için fistül ameliyat masrafını karşılamak ve onu topluma geri kazandırmak: 700 dolar (Fistula Foundation).

Bu verileri zengin ülkelerde hayat kurtarmak için harcadığımız rakamlarla karşılaştırdığımızda yukarıdaki listedeki kurumlara yapılacak her bağışın ne kadar hesaplı olduğunu görebiliriz. 1995’te Duke Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, Amerika’da 500 farklı hayat kurtarıcı prosedürü inceledi ve Amerika’da bir hayat kurtarmanın ortalama fiyatının 2,2 milyon olduğunu buldu. Amerika’da devlet kuruluşları bir hayatı kurtarmanın ortalama maliyetini hesaplayarak hayat kurtaran ama maliyetli tedbirleri (binaları alev almayan materyallerden yapmak, yol güvenliği sağlamak, hava kirliliğini azaltmak gibi) zorunlu hale getirip getiremeyeceğine karar vermeye çalışıyor. 2016’da Çevre Koruma Bakanlığı ortalama bir Amerikan vatandaşının hayatının değerini 10 milyon dolar olarak hesaplarken, Ulaşım Bakanlığı 2015’te bu rakamı 9,4 milyon dolar olarak hesaplamıştı. Tüm bu figürler dikkate alındığında, yukarıdaki listede verilen muhtemel bütün müdahaleler mali açıdan binlerce kat daha etkili.

Kurtarabileceğin Hayat
Küresel Yoksulluğu Sona Erdirmek için Payına Düşeni Yapmanın Yolları

Yazar: Peter Singer
Türkçeye aktaran: Elif Coşkun ve Fatma Korkma

Umut Güner

Tarihçi yazar Umut Güner, Ortaçağ Tarihi, Siyaset ve İktidar Felsefesi ile Politik Kuramlar alanlarında ihtisas çalışmaları yürütmektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu