amerika gazete haberleri haberler
Tarih

Hun ve Göktürk Döneminde Sosyal ve Ekonomik Hayat!

Devlet ve toplumların sosyal ve ekonomik hayatları tıpkı insan karakteri gibi sürekliliği ve taşıyıcılığı olan bir unsurdur. Bilhassa Türk tarihi bir bütün olarak düşünüldüğünde bu ifâdenin ne kadar haklı olduğu açık bir şekilde görülecektir. Ekseriyetle toplumların yaşadığı coğrafya, iklim ve komşu devletler ile olan ilişkileri onların karakter yapısını belirlemiştir.

Türk topluluklarının sosyal hayatı göz önünde bulundurulduğunda Türk boylarının Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar olan ve binlerce yıl süren tarihi tecrübeleri her ne şartta olursa olsun ufak değişikliklere rağmen büyük bir devamlılık ve süreklilik arz etmiştir. Nitekim Türk topluluklarının Orta Asya’da hayvancılığa ve konar-göçerliliğe dayanan Türk sosyo-ekonomisi yüzlerce yıl sonra Anadolu’da dâhi çoğunlukla hayvancılığa ve konar-göçerliliğe dayalı bir seyir izlemekteydi. Her ne kadar şehirler kurulmuş, şehir hayatının telkin ettiği ve bir gereklilik olarak ortaya çıkan sosyal ve ekonomik hayat söz konusu olmuşsa da ekseriyetle Türk toplulukları binlerce yıl önceki sosyal ve ekonomik yaşam geleneklerini devam ettirmişlerdir.

Biz bu yazımızda Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar olan geniş bir tarihi devamlılık içerisinde Türk topluluklarının sosyal ve ekonomik hayatından ziyâde birbirine yakın tarihlerde yaşamış olan Hun ve Göktürklerin sosyal ve ekonomik hayatını ele alacağız. Özellikle de bu iki devletin gerek coğrafya gerekse insan tebaâsı bakımından devamlılık arz eden gelenekleri üzerinde duracağız.

Tarihi süreçte devletler ve toplumlar hayat alanı buldukları ve var oldukları coğrafyada sahip oldukları imkanlar çerçevesinde bir hayat inşa edebilme imkanı bulmuşlardır. Bu sebeple özellikle toprak verimi, iklim çeşitliliği, su kaynakları gibi başat faktörler devlet ve toplumların tarihi tecrübeleri ile sosyal ve ekonomik hayatları hususunda belirleyici olmuştur.

Bu minvalde Orta Asya Türk yurtlarının coğrafi yapısı incelendiğinde hâkim bir bozkır kültürünün oluştuğu gözlemlenmiştir. Özellikle bozkır ikliminin sertliğinin Hun ve Göktürk toplumlarının ekonomik ve sosyal hayatı üzerinde derin bir etkisi olmuştur. Hun ve Göktürk devletleri ve tabası bozkır ikliminin zararlarını en aza indirebilmek ve hayat alanı bulmak için özellikle ırmak ve göl gibi su kaynakları ile hayvanları için verimli otlakları bulunan bölgelerde yerleşim yerleri kurmuşlardır.

Tarım ve Hayvancılık

Hun toplulukları her ne kadar bozkır sahasında yaşam alanı bulmuş olsalar da, bozkırın kısıtlı bölgelerinde mevcut bulunan tarıma elverişli alanları keşfetmişlerdi. Nitekim Hunlar hakkında bize en detaylı bilgileri aktaran Çin kaynaklarına göre Hunlar darı ve buğday ekip biçmekteydiler. Özellikle Hunlara has ve onlar ile özdeşlemiş bir “Hun Fasülyesi”nden de bahsetmekteydiler. Nitekim Altay ve Sayan dağlarında yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen bulgulara göre en az üç bin yıldan beri bu topraklarda tarım yapılmakta idi. Özellikle de Altay bölgesinde açılmış su kanallarına tesadüf edilmesi de Hunların bozkır şartlarında tarıma elverişli alanları azami ölçüde değerlendirdiğini bize göstermektedir. Keza aynı şekilde yapılan arkeolojik kazılarda tarım için gerekli araçlardan olan saban, orak ve değirmen taşları gibi bulgular bu dönemde tarımın hangi seviyede yapıldığını göstermesi bakımından önemlidir.

 Tarımsal üretimde en önemli zira ürünler ilk olarak hububatlar olmuştur. Nitekim insanoğlunun en önemli besin kaynağı olmanın dışında sadece insanlar için değil hayvanlar için de gerekliliği sebebi ile arpa ve buğday gibi hububatlar Hun döneminin en önemli zira nevileridir. Hububatlar dışında özellikle meyve ve sebzelerde coğrafyanın ve iklimin el verdiği ölçüde üretilmekte ve tüketilmekteydi. Sebze ve meyveler hububatlar kadar çeşitlilik arz etmese de sebze olarak kabak, sarımsak ve soğanın varlığı biliniyordu.

Meyve olarak ise bostanlarda yetişen kavun-karpuz başta olmak üzere, ağaçlarda yetişen erik, elma, ayva ve dut sayılabilir. Özellikle Ön Asya’da üzüm bağları oldukça geniş alanları kapsamaktaydı. Bu nedenle üzüm önemli bir meyve olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim bu meyveden şerbet, sirke ve şarap yapılmaktaydı.

Hun ve Göktürk devletleri kendi tebaâları ile tarım üretiminde bulunmanın dışında, farklı devlet ve topluluklardan da tarımsal anlamda faydalanmaktaydılar. Özellikle vergi olarak veya savaş ganimetleri olarak birçok tarım ürünü elde ediyorlardı. Bunların dışında özellikle de Çinliler ile yaptıkları ticari alışverişlerle tarımsal ürünleri temin edebiliyorlardı. Ayrıca kendilerine katılan farklı milletlerden insan topluluklarını da tarım için elverişli alanlara yerleştirerek tarımsal üretimde onlardan faydalanmaktaydılar.

Orta Asya bozkır toplumlarında hayvan ve hayvancılık oldukça önemli bir yere ve öneme sahiptir. Beslenme ihtiyacı dışında gerek ulaşım ve savaşlarda kullanımı gerekse de tarımsal üretimde hayvan gücünden faydalanma sebebi ile hayvancılık oldukça gelişmiştir.

Nitekim Türk topluluklarının yaşadığı iklim kuşağı hayvancılık için oldukça elverişliydi. Özellikle savaşlarda kullanılması dolayısı ile at önemli bir yere sahipti. Ayrıca bozkır ikliminin şartları ve siyasi problemler nedeni ile göçebe bir toplum yapısı söz konusu olduğu için konar-göçer topluluklar hayvanlardan hızlı hareket edebilme kabiliyeti neden ile azami ölçüde yararlanmaktaydılar. At türk toplulukları ile o kadar özdeşleşmişti ki onların karakterinin bir unsuru haline gelmişti.

Orta Asya toplulukları ve at kültürü üzerinde özellikle durmak gerkemektedir. At’ın Türk karakteri ile özdeşleştiğini ifade etmiştik. Asil bir hayvan olarak kabul edilen atlardan savaşlarda azami derecede yararlanılıyordu. Özellikle bozkır kültürünün nitelikleri dolayısı ile atlar farklı cins ve karakterler arz etmekteydi, çeşitlilik çok fazlaydı. Orta Asya Türk devletlerinin kullandığı atlar tür itibarı ile küçük bedenli, uzun ince bacaklı, mağrur bakışlı ve sert tırnaklı olduğu belirtilmektedir. Nitekim bu cins ile atlar bozkır için en elverişli kullanım araçları olmuştur.

Kaynaklarda aktarıldığı üzere en fazla at, sığır ve koyun bulunmakta idi. Nadir de olsa kaynaklar deve, katır ve eşekten de bahsetmektedir. Bu dönemde hayvanların eti besin olarak kullanılır, sütü içilir ve kımız yapılır, derisi giyim-kuşamda kullanılırdı. Tüm bu nitelikleri ile hayvan ve hayvancılık bozkır toplumları için çok değerliydi. Binicilik ve okçuluk talimleri bu hayvanlar vesilesi ile yapılırdı.

  • Sanayi

Hun ve Göktürkler döneminde bozkırın onlara verdiği imkanlar sınırlı olsa da kendilerine özgü imkanlar ile belirli bir sanayi tesis ettikleri bilinmektedir. Nitekim Türk ve İran halklarının geleneksel sanatları olan halıcılık, kilim ve çadırlarda yaşamaları dolayısı ile keçecilik önemli bir sanayi faaliyeti olarak bu dönemde karşımıza çıkmaktadır.

Demircilik bozkır kavimleri için oldukça önemliydi. Nitekim demir işçiliğinde Orta Asya bozkır kavimlerinin ünü muhtelif bölgelere yayılmıştı. Özellikle at ve hayvancılık ile ile ilgili gerekli çelik ve madenlerin üretimi yapılmaktaydı. Keza tarımsal üretim için gerekli olan orak, saban gibi ürünlerin de sanayi üretimi yapılmaktaydı.

Nitekim Hun ve Göktürkler komşularına göre daha gelişmiş bir harp sanayine sahiptiler. Mükemmel derecede kılıç, kalkan, kargı, mızrak ve temren imal edilirdi.  Özellikle de Hunlar arasında mahir marangozlar bulunmaktaydı, bu marangozlar masa, sandalye, koltuk ve dolap yapmaktaydılar.

  • Ticaret ve Vergi

Bozkır kavimleri her ne kadar kendilerine yerleşim bölgelerinin imkanları elverdiğince üretim yapsalar da birçok ihtiyaçlarını ticari ilişkiler içerisinde bulundukları komşu kavimlerden karşılamaktaydılar. Kendileri de sahip oldukları ve ürettikleri ürünleri bu ticaret dolayısı ile komşu devlet ve topluluklar ile paylaşmaktaydılar. Nitekim Çin ile zaman zaman ticaret anlaşmaları imzalanırdı.

Türk toplulukları komşu milletlere at başta olmak üzere canlı hayvan, konserve et, der, kösele, kürk ve hayvani gıdalar satarlar karşılığında hububat ve Çin ipeği başta olmak üzere giyim eşyaları alırlardı.

Hun ve Göktürkler kendi dönemlerinde bir vergi sistemi tesis etmişlerdi, özellikle mağlup ettikleri devletlerden vergi aldıkları gibi tebaâları olan halktan da muhtelif vergiler tahsil etmekteydiler. Nitekim vergileri toplamak için özel vergi memurları vardı. Bu memurlar vergi tahsili içini altın veya madeni para olarak tahsil etmekteydiler. Halkın sahip olduğu sürülerden de at ve koyun olarak vergiler alınmaktaydı.

  • Şehircilik

Başta Hun ve Göktürkler olmak üzere eski Türk toplulukları her ne kadar göçebe bir hayat sürseler de ekseriyetle yazlık ve kışlık bir hayat da sürmüşlerdir. Yaz ayları için yaylak hayatı söz konusu iken kışları geçirmek için de evler inşa ederlerdi. Ayrıca dini gelenekler dolayısı ile kurban sunmak içinde muhtelif sunaklar inşa ettikleri bilinmektedir.

Eski Türkler şehre balık/balığ adını veriyorlardı. Nitekim Divân-u lugat’t-Türk müellifi Kaşgarlı Mahmud bu ismin kale manasına geldiğini de ifade etmektedir. Yine adı geçen müellife göre kent sözcüğü de kullanılmaktaydı.

Hükümdarların özellikle biri yaylalarda, diğerleri de vadilerde ve su kıyılarında olmak üzere evleri veya otağ çadırları bulunmaktaydı. Yaylalarda bulunanlar büyük devasa çadırlar iken, diğer merkezlerdekiler evlerden oluşmaktaydı. Nitekim Hun hükümdarı Mo-tu’nun Ongin Irmağı üzerinde yazlık şehri olduğu bilinmektedir.

Şehirler ekseriyetle çamur-topraktan müteşekkil kerpiçten yapılıyordu. Çin kaynakları da Hun evlerinin dövülmüş topraktan yapıldığını bildirmektedir. Ayrıca pek rastlanmasa da Hunların surlarla çevrili şehirler yaptıkları da bilinmektedir. Özellikle M.Ö 26’da Chih-ch Şanyü etrafı surlar ile çevrili bir şehir yaptırmıştı.

  • Kültür ve Sanat

Kültür ve sanat dediğimiz olgu, toplumların karakter yapısı, yaşadıkları coğrafya ve iklim özellikleri, yakın komşu devletler ile olan kültürel ve insani ilişkileri neticesinde şekillenen unsurlardandır. Nitekim Hunların ve Göktürklerin kültür ve sanat anlayışları en başta kendi yaşam şekilleri ile muhtelif topluluklar ile olan ilişkileri çerçevesinde şekillenmiş ve karakter oluşturmuştur.

Hun ve Göktürk dönemi kültür ve sanat anlayışı il ilgili en somut örnekleri yapılan arkeolojik kazılar neticesinde elde ettiğimiz bulgulardan edinmekteyiz. Nitekim bu kazılarda ortaya çıkan sonuçlara göre bozkır kültürün etkisi sanat anlayışında hâkim olarak gözükmektedir. Nitekim özellikle günlük hayatta kullandıkları eşyalardaki süslemeler, sahip oldukalrı sanat anlayışları bakımından bize ip uçları vermektedir. Kemer tokası, hançer kabzası, at koşumu, işlenmiş süslü deriler vb. ürünler bozkır Türk sanat anlayışının bir ifadeleridir.

Ölülerine verdikleri değer ve “Atalar Kültü” gibi kültür formları neticesinde şekillenen balbal adlı mezar taşları ve muhtelif heykellerde bozkır Türk topluluklarının sanat anlayışları hususunda önemli kanıtlar sunmaktadır.

Dokumacılık sanayinin gelişmiş olması ve günlük yaşamlarını ikame ettirdikleri çadırların süslü bezemelere sahip olması Türk topluluklarının günlük yaşamlarında sanatla iç içe olduğunu bize göstermektedir. Sanat bu topluluklar için yaşamlarının bir parçasıdır.

  • Giyim ve Kuşam

Dericiliğin Hun ve Göktürkler döneminde varlığına ve önemine daha önce değinmiştik. Bu sebeple bozkır topluluklarında giyim kuşam denildiğinde hayvanlardan elde edilen yün ve derilerden işlenerek yapılan kıyafetler önemli bir yere sahiptir. İç içe giyilen gömlekler, çoraplar, bot çizmeler, başlıklar önemli kıyafetleridir. Özellikle bozkır hayatının çetinliğinin getirdiği zorluklar ile iklim özellikleri giyim ve kuşam üzerinde belirleyici olmuştur. Hun ve Göktürk topluluklarının kıyafetleri de bu minval üzere şekillenmiştir.

  • Dini İnanışlar

İslamiyet öncesi Türk inanışları hususunda özellikle de Hun ve Göktürkler dönemi Türk inançları hakkında belirli bir özgünlükten bahsetmek mümkün değildir. Özellikle bozkır hayatını etkisi, komşu devlet ile yapılan ticari ilişkiler ve kültürel alışverişler sebebi ile Türk inançları çeşitlilik arz eden bir inanç sistemi olmuştur. Birçok farklı inanıştan esintiler taşıyan, zengin bir dini algı ve yaaşyış söz konusudur.

En yüce varlık olarak “Tengri” kabul edilmektedir. Tengri dışında daha alt aracı tanrılar ile iyi ve kötü ruh inanışları söz konusu olmuştur. Bunların dışında da bozkır toplumlarının sözlü gelenek ve tahayyülleri ile varlık alanı bulan mitolojik unsurlarda bu inançlar hususunda belirleyici etkenlerdendir. Hun ve Göktürk halk inanışlarında semavi dinlerde olduğu gibi, ahiret inancı yani cennet ve cehennem kavramının varlığı ve karşılık bulduğu dabilinmektedir.

  • Devlet, Dil ve Toplumsal Yaşam

Hun ve Göktürk toplumsal yaşamına bakıldığı zaman devlet ve devlet teşkilatı başta olmak üzere toplum yapısının bozkırın özellikleri çerçevesinde şekillendiği göze çarpmaktadır. Bozkır kültür ve devlet anlayışının hâkimiyeti gündelik yaşam dâhil olmak üzere devlet yapılanmasında da kendisini göstermektedir.

Toplumsal hayatta boylar şeklinde bir örgütlenme iki devlet döneminde de karşımıza çıkmaktadır. Her boyun belirli bir gücü ve boy beyi vardır. Bunlar hakana bağlıdırlar. Aynı zamanda hanedanın varlığı bilinmekte ve hanedanın hâkimiyeti her alanda kendisini hissettirmektedir.

Aile hayatı oldukça önemli bir yere sahipti. Aileye üst düzey önem atfedilir ve güçlü aile ilişkilerinin kurulmasına değer verilirdi. Evlilik hayatında tek eşlilik söz konusu idi. Fakat hükümdar gerek sosyal gerekse siyasi sebeplerden çok eşli olabilirdi.

Yeme içme, zor şartların hâkim olduğu bozkır ikliminde oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle kısmen tarım ve ekseriyetle de hayvancılıkla geçinen Hun ve Göktürk toplumları tarımdan elde ettiği hububatları ve hayvandan elde ettikleri et ve süt ürünlerinden beslenmede faydalanmaktaydı.

Dil konusuna gelince ise Hun ve Göktürk dönemlerinde konuşma bakımından devamlılık arz eden sözcüklerin varlığı bilinmektedir fakat Hun dönemine ait yazılı herhangi bir materyal bulunamamıştır. Fakat Göktürk’ler de başta Orhun Yazıtları olmak üzere dil konusunda zengin bir kaynağa sahibiz. Özellikle Orhun/Göktürk alfabesi ve dikilmiş olan yazıtların biçimsel özellikleri bize gelişmiş bir dil ve ifade biçimi olduğunu göstermektedir.

Genel hatları ile Hun ve Göktürk dönemi sosyal ve ekonomik hayatını aktardığımız yazımızın amacı bu devletlerin dönemleri ve yaşayışları hakkında okuyucunun zihninde muhtasar bir tarih bilgisi oluşturmaktır.

İslamiyet öncesi Türk tarihi, özellikle de Hun ve Göktürk dönemleri gerek hâkimiyet tesis ettikleri coğrafya, gerekse de kronolojik zaman yakınlıkları ile aynı boy ve millet tarafından kurulmuş olmaları gibi nedenler göz önüne alındığında sosyal ve ekonomik unsurlar bakımından benzerlik tesis etmektedir. Siyasi ilişkiler ve iklim özellikleri nedeni ile zaman içerisinde farklı sosyal ve ekonomik durumlar söz konusu olmuş olsa da çoğunlukla asıl karakterlerini muhafaza etmişlerdir. Sonuç olarak Türk tarihinin sürekliliğinin ve gelenek devamlılığının bir kanıtı olarak, Hun ve Göktürklerin sosyal ve ekonomik varlıkları önemli bir örneklik teşkil etmektedir.

Umut Güner

Tarihçi yazar Umut Güner, Ortaçağ Tarihi, Siyaset ve İktidar Felsefesi ile Politik Kuramlar alanlarında ihtisas çalışmaları yürütmektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu